Yüce Allah (CC), güçlü Kitabı’nı sekiz bölümden ibaret yapmıştır:
1- Bu kısımda İlâhî hükümler bulunur ki, oruç hakkında Âyetler bulunmaktadır.
2- Bu kısımda namazın farz ve vacipleri açıklanmaktadır. Bu İlâhî hükümler, Cebrail (AS) vasıtasıyla gönderilmiştir.
3- Bu kısımda bir İlâhî hüküm yoktur. Yalnızca her insanın özet olarak öğreneceği bir kısım bilgiler vardır ki, bu bilgilerin geniş anlamlarını ve tafsilâtlı manalarını Sallallahu Aleyhi ve Sellem Efendimiz bilmektedir. Bu bilgileri bizzat kendileri kullara öğreteceğinden, Cebrail (AS)’ın, Allah (CC) tarafından gönderilmesine lüzum kalmamıştır. Bu konular, hac Âyetler’i ve benzerleridir.
4- Bu kısma Yüce Allah (CC), bir hüküm koymamıştır. Kullar, bu kısımların açıklamalarını yapamazlar. Ancak Peygamber Efendimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile ümmetinin tarikatını benimsemiş seçkin zatlar anlar ve açıklamalarını da yapar. Örnek olarak, güçlü kitabın A’raf Sûresi 205. Âyet’inde:
“Rabb’ini, gönülden ve korkarak, içinden hafif bir sesle sabah akşam an, gafillerden olma” buyurulmuştur. Sallallahu Aleyhi ve Sellem Efendimiz bu Âyet’i, kullara kolaylık olsun diye, insan seviyelerinin değişik düşünce tarzında olması sebebiyle, irşad yönünden açıklamıştır.
5- Bu kısımda bazı Âyetler, gizliliği yönünden, zâhiren veya yakın bir te’vil ile açıklanabilir. Bazı anlamlı Âyetler ise ne Hakk Teâlâ (CC) ve ne de Peygamberimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem tarafından açıklanmıştır.
Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem Efendimiz, hal, zaman, mekân ve insan düşüncelerinin değişik olması sebebiyle, yukarıda da belirttiğimiz gibi, bazı Âyetler’in açıklamasını bazı Hadisler’de yapmışlardır. Veya bu Âyetler’i aynen değil, maksat ve meramlarını tek bir Hadis’te açıklamışlardır. Bir örnek olarak ele alırsak, bir Hadis’te kadının iddeti, yani hayzdan çıkma veya temizlenme müddeti üç gündür. Buradan çıkan sonuç, ya üç gün olup zâhirî bir ihtimaldir veya kadının takdirine göredir. İster zâhirî, ister takdirî olsun, biri gerçek, diğeri mecâzîdir. Şayet mecaz ise, bunu gerçeğe yakın bir te’vil ile de olsa, Sallallahu Aleyhi ve Sellem Efendimiz beyan buyurmamışlardır. Bazı kimseler, hayz ile temizlenme anlamına gelen sözün her ikisini de kadının gördüğü âdete yüklemişlerdir. Bundaki hikmet, kadının nikâhının sona ermesi, yani iddetinin meşru oluşu, hayz ile arttığı sebebiyle, burada tahkik sonucu iddetten şüphelenmemek kuvvet kazanmaktadır. Başka kimseler ise bu kelimelerin anlamını, kadınların hayz müddetinin kısa sürmesi, hayzdan çıkma yani temizlenmesinin kolaylığı, dolayısı ile son adetten çıktıktan sonra boşandığı eşinden sonra kendisine bakacak bir eşle evlenmesinde, hatta âdetinden kesilmesini sabredip beklemeden evlenmesinde, bir mahzur görmemektedirler. Bu iki hususu birbirinden ayırmak yeterlidir. Hak Teâlâ (CC), Bakara Sûresi 232. Âyet’inde ve Nisa Sûresi 19. Âyet’inde: “Kadınlara baskı yapmayın; onları, her hangi birşey için bilhassa geçinmede ve boşanmada men etmeyin” buyurmaktadır.
6- Bu kısımda zâhirî zan ve idrakte noksanlık gibi görüldüğünden, aslında açık, doğru ve sağlam bir mana taşımadığı gibi, yüklü bir mana da yoktur. Bu Âyetler’den istifade edilemez. Herhangi anlayışlı bir insan, bazı aklî ve naklî delillerle bu Âyetler’i zâhiren anlar gibi ise de, bu Âyetler’in hakiki anlam ve manasını Yüce Allah (CC)’tan gayrı bir kimse bilemez. Hakk Teâlâ (CC), bu Âyetler’in gizli yön ve manâlarını, Sallallahu Aleyhi ve Sellem Efendimiz’e kudsî Hadisler’le ve ilham yoluyla açıklamıştır.
Allah (CC)’ın bazı has kulları da bunları, Peygamberimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem’den öğrenebilir. Mesela bir Hadis’te:
“Allah (CC)’ın eli, sizlerin ellerinizin üzerindedir” buyrulmaktadır. Bu Hadis’in zâhiren anlamı, insanlarda olduğu gibi, Allah (CC)’ın da cismanî bir eli olduğu gibi gerçek olmayan bâtıl bir anlayıştır. Hâlbuki burada mecaz vardır. Aklen ve naklen bâtıl olduğu da Hakk Teâlâ (CC)’nın Şuara Sûresi’nin 2. Âyet’inden anlaşılmaktadır. Bu Âyet’te:
“O’nun hiçbir benzeri yoktur; O, hem işitir ve hem de görür” buyrulmaktadır. Bu Âyet’ten, Yüce Allah (CC)’ın cismanî bir yönü olmadığı anlaşıldığı gibi, bu konu Sallallahu Aleyhi ve Sellem Efendimiz’e açıklanmış, O (SAV) da evliyalarına öğretmiştir.
7- Kur’an’ın bu kısımlarına bakılacak olursa, zâhiren ihmal edilmiş ve anlamsız gibi görünüyorsa da, bu zâhirî görünüş altında, âlemin en önemli hususları işaret edilmektedir. Bunları hiç kimse öğrenemez ve öğretemez; ancak Yüce Allah (CC) öğretirse, kişi öğrenebilir. Bu Âyetler’i, ancak sevgili Peygamber’i Sallallahu Aleyhi ve Sellem Efendimiz’e kudsî Hadisler’le ve ilham yoluyla öğretmiştir. Peygamberimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem de bunları, ancak kendisine en yakın has kişilerden olan ve harf ilmine vâkıf bulunan Hazret-i Ali (KV) Efendimiz’e öğretmiştir. İşte bu anlaşılmaz kısımlar, Sûreler’in başlangıcı olan ve Sûre açıcısı olarak isimlendirilen, Arapça’da fevatihü-s suver diye adlandırılan kısımlardır. Meselâ “Elif, lâm, mim” keza “Kef, ye, ha, ayn, sad”.
8- Bu kısmı, Allah (CC)’tan gayrı kimse bilmez. Bu kısım, Kur’an’ın bütün Âyetler’idir. Bunların her birinde gizlilikler ve incelikler vardır.
Kur’an’ın bu sekiz kısmından yukarda açıklanan ilk beş kısmı muhkemat, yani sağlam hükümler adını taşımaktadır. Son üç kısmı ise müteşabihat, yani benzerlikler adını taşımaktadır. Müteşabih Âyetler hakkında Hakk Teâlâ (CC), güçlü Kitabı’nın Al-i İmrân Sûresi’nin 7-8 Âyetler’inde:
“Sana Kitab’ı indiren O’dur; O’nun bir kısmı muhkem Âyetler’dir ki, bunlar, Kitab’ın aslıdır; diğer kısmı, müteşabih Âyetler’dir. Kalplerinde eğrilik bulunan kimseler, fitne maksadıyla, te’vil’e saparak kitabın müteşabih Âyetler’ine tâbi olurlar. Hâlbuki müteşabih olan Âyetler’in te’vil’ini Allah’tan başka kimse bilmez. İlimde rûsuh sahibi olanlar: ‘Biz ona inandık; hepsi, Rabb’imiz katındandır’ derler. Bunları, yalnız tam akıllılar yâd ederler. Onlar derler ki: ‘Ey Rabbimiz! Bizleri doğru yola getirdikten sonra kalplerimizi oradan ayırma, bize Kendi ya-nında rahmet bağışla; istemeden bağışlayan sensin’ ” buyrulmaktadır.
Yukarıda geçen açıklamalarımızdan anlaşıldığına göre, Hakk Teâlâ (CC)’nın, sevgili kulu Muhammed Sallallahu Aleyhi ve Sellem’e, sağ olsa da olmasa da, yeniden ve eskiden, istese ve istemese de Kur’an-ı Kerim’de yazılı bu son üç kısmı öğretmiş olmasıdır. Hakk Teâlâ (CC), güçlü Kitabı’nın En’âm Sûresi 59. Âyet’inde:
“Gaybın anahtarı, O’nun yanındadır. Onları, O’ndan başka bilen yoktur; O, karada ve denizde ne varsa bilir. Yaprak düşmez ki, onu bilmesin, yeraltındaki karanlıklarda bir tane yaş, kuru hiç birşey yoktur ki, hepsi, apaçık kitapta bulunmasın” buyurmaktadır.
Keza güçlü kitabın Yâsin Sûresi 36. Âyet’inde:
“Yerin bitirdiklerinden, insanların kendilerinden ve henüz mahiyetini bilmedikleri şeylerden bütün çiftleri yaratan Allah, kusurlardan münezzehtir.” buyrulmaktadır.
Kitap’ta, küçük büyük, ne yazılmışsa gerçektir. Burada açık kitap ve açık imandan maksat, Yüce Allah (CC)’ın ilmi, Levh-i Mahfuz ve azametli Kur’an-ı Kerim’dir. İmam-ı Ali (KV)’den naklen anlatıldığına göre: Bütün açıklamaların Kur’an-ı Kerim’de, özellikle Fatiha Sûresi’nde ve Fatiha Sûresi’nin de Besmele’sinde. Besmele’nin de B harfinde, B harfinin de noktasında bulunmakta olduğu, kudsî Hadisler’den anlaşılmaktadır.
Hakk Teâlâ (CC), Necm Sûresi 3.-4. Âyet’inde:
“O, arzusuna göre söz söylemez, O’nun sözü, kendisine vahyolunan bir vahiyden başka bir şey değildir” buyurulmuştur. Bu Âyet’te de Yüce Allah (CC), sevgili Peygamber’i Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in rasgele ve boş yere konuşmadığını ima etmektedir. Ne var ki bazı kimselere, ilmi doğrudan doğruya, Kur’an-ı Kerim’den öğrenme yolu kapalıdır. İnsanlardan Kur’an ilmini öğrenenler, bu ilmi çoğunlukla Hadisler’den, âlimlerden, evliyadan ve bazı ilmî vasıtalardan alırlar. Beşerin Âdem (yokluk), doğum, sabilik, gençlik, olgunluk (kemal), duraklama, ihtiyarlık ve sonra yine başta olduğu gibi Âdem devreleri nasıl mevcut ise şeriatların da zaman ve vakitlerde ve peygamberlikler sırasında bu devreleri vardır.
Âdem (AS)’den önceki zamanda insanlar mevcut olmadığı için şer-i hükme ihtiyaç yoktu. Bu sebeple gerçekçiler: “Şeriattan önce bir hüküm yoktu” demişlerdir.
Bir çocuğun evvelce olmaması, sonra doğması, gençlik, kemalât, duraklama, ihtiyarlık gibi devrelere kıyasla ezelde şeriatin olmayışı, daha sonra elçilerin gönderilmesi ile gelişmesi, gençlik devrini yaşaması ve Sallallahu Aleyhi ve Sellem Efendimiz ile birlikte vefatına kadar, Nübüvvet ve şeriat kemal ve olgunluk devrini yaşamıştır. Nitekim Sallallahu Aleyhi ve Sellem Efendimiz, veda haccı hutbesinde: “Bugün dininizi tamamlayarak kemale getirdim” buyurmuştur. Böylece din kemal ve olgunluğa erişince, elçi ve peygamberlerin gönderilmesine lüzum kalmamıştır. Daha evvel anlatıldığı gibi, Allah (CC), Sallallahu Aleyhi ve Sellem Efendimiz’e kıyamete kadar bütün ahkâmı içinde toplayan Kur’an-ı Kerim’i indirmiştir.
İnsanların muhtaç olduğu şeylerin tümü bu kitapta yazılı olduğundan başka bir kitaba da lüzum kalmamıştır. Azametli Kur’an-ı Kerim, Arapça ve açık bir dille indirildiğinden, bu lisanı iyice öğrenip kavramakla Kur’an-ı Kerim’in zâhirî hükümlerini öğrenebiliriz. Bâtınî hükümlerini öğrenmek için evliyalardan, âlimlerden, taklitçilerden ve ferdî içtihad sahiplerinden faydalanılabilir. Bu kişiler, bu azametli kitabı beş kısma ayırmışlardır.
Ferdî serbest içtihad sahibi yararlı bir kimseden bütün hükümleri öğrenip almak mümkün olur. Yalnız bu gibi kimseler, kendi imamlarının usûl ve kaidelerinden çıkmak kudretini kendilerinde bulamazlar.
Mezhepler üzerinde içtihad sahibi kimseler, ilim yönünden derin bilgisi olup, imamlarının delil ve ispatları olan meselelerine vakıftırlar. Bu gibi kimseler, imamlarının söz ve hüküm kurallarından çıkmak kudretini kendilerinde bulurlar.
Fetva içtihad sahiplerine gelince, onlar, bir sözü veya fetvayı bir diğerine tercih ede-bilirler. Fakat imamının, insanların muhtaç olduğu ve delil olarak gösterdiği konuşmalarından ve tavsiyelerinden dışarı çıkamaz, bu sebeple hükmünün esaslarını imamından alırlar.
Kur’an-ı Kerim’in beş kısmından bu son üç kısmı eksik olduğundan, Kur’an ve Hadisler, kendilerine nisbeten imamların yazı ve açıklamaları olabilir. Halkın seviyesinin böyle bir açıklamaya gücü yetmeyeceği gibi, keza Kur’an ve Hadis’ten de bir şey anlamaya güç ve kudreti yetmez. Bunlar, çoğunlukla Arapçayı bilmeyenlerdir. Bu gibiler Kur’an ve Hadisler’i anlasalar dahi içtihadları onları, Kur’an ve Hadisler’in ancak dörtte bir basamağına çıkarabilir. Özellikle günümüzdeki âlimler gibi…
Şu cihet bilinmelidir ki, şer’î her hüküm, Allah (CC)’tandır. İnsanlar, bütün hükümleri, vasıtalı veya vasıtasız Kur’an’dan alıp faydalanmışlardır. Zira kıyas, delil, içtihat ve ispat gibi hususlar, Allah (CC)’ın hükümlerinin belirtileridir.