euzubesmele

Muhterem validemin iki erkek evlâdı vardı. Biri ben, diğeri Mevlâna Halid idi. Kardeşim Mevlâna Halid tarikat ehli, takva sahibi, salih bir kişidir. Baba ve atalarımızın yolunu izleyen temiz duygulu bir şahsiyettir. Özellikle ondan bana eziyet ve zahmet verecek bir fiiliyat görmediğim gibi, beni kıracak, gönlümü bulandıracak bir sözün de ağzından çıktığını duymadım. Gayet basiretli ve terbiyeli idi. Aynı zamanda şair olup güzel şiirleri bulunmaktadır. Nitekim Kâinatın Efendisi Sallallahu Aleyhi ve Sellem için yazıp gönderdiği birçok methiye ve gazelleri vardır. Ayrıca babamız için de birçok beyitten oluşan şiirleri vardır.

Anlattıklarına göre; kardeşim Mevlâna Halid dünyaya geldiği vakit evimiz kırmızı küçük cins karıncaların istilâsına uğramış. Bunlar süpürülerek dışarı atıldığı halde bir fayda olmamış, günden güne artmış. Hatta Mevlâna Halid’in doğumunun birinci ve ikinci günü, bunları temizlemek için ev halkı uğraşıp durmuş. Kardeşim, el ve ayakları kundaklanmış vaziyette beşikte yatarken birden ayağa kalkarak odada yürümüş ve odanın kapısına kadar gelmiş. Odada bulunan kadınlar, bu manzara karşısında bağırıp feryad etmeye başlamışlar. Üç günlük bir çocuğun eli ayağı sarılı iken ve beşiğe bağlı olduğu halde kalkıp yürümesi ve sonra da yere düşmesi herkesin hayret ve merak içinde kalmasına sebep olmuş ama ortalığı kaplayan karıncaların da aniden evi terk ettiği görülmüş.

Kardeşim Mevlâna Halid, bünyece zayıf ve takatsizdi. Hatta annem, babamın Mevlâna Halid’in gelişmesi için biraz dua etmesini isterdi. Babam da iki parmağı ile Mevlâna Halid’in sol kulağını tutarak oğuşturur ve: “Bu, benim çocuğumdur” der, daha fazla bir şey söylemezdi. Babamın parmak izleri, bir mühür gibi, kardeşimin kulağında kalmıştır.

Üç kız kardeşim vardı. Bunlardan Fatma Hanım zeki, anlayışlı, arif bir kızdı. Şeriat hakkında geniş bilgisi olduğu için dindardı. Vefat edince, Çur köyünde Hacı Seyyid Hasan Elçuri’nin yakınına defn olunmuştu. Diğer kız kardeşim Âmine Hanım da dindar olup şeriat hakkında derin bilgisi vardı. Hatta ölmeden önce, ne vakit öleceğini haber vermişti.

Çur kesiminin ağalarıyla, Kümesi aşiretleri arasında düşmanlık çıktığı haberi bize geldiği sıralarda, kız kardeşim ölüm döşeğinde hasta olarak yatıyordu. İki tarafı barıştırmak için babam bana yanlarına gitmemi emretmişti. Oraya gitmeden önce hasta olan kız kardeşimi görmeye gittim. Sağlık durumu çok ağır olduğundan, onu böyle hasta bir vaziyette bırakıp gitmeyi uygun bulmuyordum. Fakat babamın emrini de yerine getirmek mecburiyetindeydim, tereddüt içinde kalmıştım. Kız kardeşim, bu hasta halindeyken bana, Allah şahidim olsun ki söyle dedi: “Ey aziz kardeşim! Şeyh babamın emrine itaat et, buyruğunu geciktirme, benim için de kederlenme. Biz, şimdi Şaban ayındayız, Allah (CC) izin verirse, Ramazan ayının sekizinci cuma gecesi öleceğim. Şimdiden cümlenizi Allah (CC)’a emanet ediyorum. Böylece Rabb-il Âlemin’in katında misafir olurum. Ayrıca hanegâhın bir köşesine defnedilmek istiyorum. Çünkü burada gece gündüz Kur’an tilâveti yapılıyor, zikir, tehlil ve tekbir seslerini duymayı severim” demişti. Nitekim konuştuğu gerçek olmuş, söylediği tarih ve günde vefat etmiş, dergâhın bir köşesine defnedilmişti.

Üçüncü kız kardeşim Süveybe Hanım’dır. Bu da Sakz’da vefat etmiştir. Rusların ülkemize saldırdığı, Şeyh Necmeddin (K.S.) ile Şeyh Hüsameddin (K.S.)’in memleketimizi ellerine geçirmek isteyen Ruslarla savaştıkları bir sırada vefat etmiştir. Nitekim her iki Şeyh, çok sayıda mücahid müridleriyle birlikte Sakz’a gelmişler ve kız kardeşime misafir olmuşlardı. Hatırladığıma göre, bu kız kardeşim cihada çok önem verirdi. Savaşta şehadetin kudsiyetini ve faziletini bildiğinden, savaş sırasında mücahidlere benzeri olmayan hizmetlerde bulunmuş ve bu şerefi kazanmıştır. Kız kardeşimin cesaret ve kahramanlığı Şeyh Hüsameddin (K.S.)’i etkilediğinden, kardeşi Şeyh Necmeddin (K.S.)’e: “Görmüyor musun, Süveybe, mücahidlerin savaş ruhunu nasıl kuvvetlendiriyor? Her şeyi bilmekte ve anlamakta sanki Biyaralı ikinci Molla Kadir’e benziyor” demişti.

Ben de Rus saldırganlara karşı Savle köyü ile Senendec arasında geçen savaşa mücahid olarak katılmıştım. O vakitler yaşım henüz yirmiyi bulmamıştı. O günleri gösteren bir fotoğrafım da vardır.

Muhterem validem, kız kardeşim Âmine’ye hamile iken, bir erkek çocuk sahibi olmak istiyor. Dedem Ziyaeddin (K.S.) ona: “Ey kızım Nurican; tarikatın âdabına riayet etmeli ve bu âdabı sonuna kadar muhafaza etmelisin” dediğinde, annem: “Ruhum saha feda olsun, ben bütün varlığımla tarikat âdabını muhafaza etmeye hazırım, yalnız bir erkek çocuğum olmasını temenni ediyorum. Sizin ulu şahsiyetinizden bunu rica etmekteyim” der. Hazret-i Şeyh Ziyaeddin (K.S.), ona: “Taviylâ’da Şeyh Siraceddin Hazretlerini (K.S.) ziyarete gitmelisin” diye tavsiyede bulunmuş. Annem de bu ziyareti gerçekleştirmiş.

Dedem Hazret-i Şeyh Ziyaeddin (K.S.) anlatır: “Bir gece mânâ âleminde iken Nurican’a şiddetli bir tokat atmak istedim, elimi kaldırdım. O anda Hazret-i Siraceddin (K.S.) görünerek elimi tuttu ve şöyle konuştu: ‘Nurican’ın canını yakma! Zira oğlum Alâeddin’in bir oğlu olacak ve ona adımı vereceksiniz, ben nasıl hayatta iken Müslüman kardeşlerime hizmet etmiş isem, bu çocuk da kendi zamanında Müslümanlara hizmet edecektir.’ Ben Nurican’ın halen gebe olup olmadığını, gebe ise bu gebeliğin bahsedilen erkek çocuğa ait olup olmadığını merak edip sorduğumda: ‘Hayır, şimdiki hamileliği Âmine adındaki kızı içindir. Sonra Süveybe ve daha sonra da benim adımı vereceğiniz erkek çocuk doğacaktır’ dedi.”

Dedem Şeyh Ziyaeddin (K.S.), babama bir mektupla bu müjdeli haberi bildirmişti. Ben ve Mevlâna Halid dünyaya geldikten sonra yine benim ve kardeşimin adıyla ayrı ayrı birer mektup yazıp göndermişti. Bu mektuplardan biri, pederimin vefatına kadar bende bulunuyordu. Babam bu mektubu benden isteyince ona vermiştim, sonra kayboldu. Bu kayboluş anlaşılmaz bir sır olmuştu.

2015-01-31T22:38:36+03:00 By |

Siz de fikrinizi belirtin