Muhterem validem Nuri Can Hanım, cennetmekân Şeyh Hacı Mehmed Sadık el Veziri Efendinin kızı olup, Servri Abad köyünün sahibidir. Vasiyyeti gereği, Senendec yakınında Tel Na denilen yerde toprağa verilmiştir. Bulunduğu bu yer bugün Hacı Mehmed Sadık Tepesi adı ile anılmaktadır. Mehmed Sadık Efendi, vefatından önce, gömüleceği yeri göstermiş, yanında hazır bulunanların şehirden uzak olması sebebiyle itiraz etmelerine karşılık, buranın yakın zamanda şehrin merkezi olacağını söylemiştir. Nitekim söylediği gerçekleşmiş, gömüldüğü yer, bugün şehrin merkezi olmuştur.
Bu zat, Senendeç’te hükümet naibliği gibi yüksek rütbeli bir görevde bulunuyordu. Nevsud, Tavil ve Horaman’a gelerek, Şeyh Osman Siraceddin (K.S.)’le tanışmıştı. Bu ziyaretten sonra vatanına döndüğünde, duygu ve idraki bulunduğu vazifeden ayrılmasını ve Tavila’da oturmasını ilham eder. Gerçekten düşündüğünü yapar, işinden ve makamından istifa ederek, Tavila’ya gelir, yerleşir. Üzerinde giydiği kıymetli elbisesi ile mescidin tamir işlerini yapar, hanegâhın çamurla sıvanması işini bizzat yapar, gereğinde paltosunun eteği ile yerleri süpürür, çöpleri dışarı taşırdı. Yaptığı tüm iş ve hizmet herkes tarafından takdir edilir, ihlâsındaki fark anlaşılırdı. Tarikat yolunda ciddiyet ile çalışarak, irşad makamı icâzetini kazanmıştı. Bu zat, çok zengin bir emlâk ve gelir sahibi idi. Servi Abad, Encemne, Hezarhan, Eşmider ve Mazıben köyleri kendisinin mülkü idi. Bu zatın Hazret-i Şeyh Bahaeddin (K.S.) ve Hazret-i Şeyh Ziyaeddin (K.S.)’e karşı üstün itaat ve sevgisi vardı. Eli açık, hayırsever bir zat olup, Müslümanlar’a hem canı ile ve hem de malı ile hizmet ederdi. Fakir ve yoksulların üzerindeki eza ve cefayı kaldırmak; devlet memurlarının halka yaptığı zulmü def etmek için, malını ve vaktini harcar, emlâkinin gelirini bu yolda sarf ederdi. Bütün bu işleri görürken, yüzü daima gülerdi. Çok güzel ve mükemmel bir konuşması vardı. Yaşamının sonuna kadar bu türlü huy ve davranışlarını bırakmamıştı, irşad icazeti kazanmış olduğu halde, yüksek terbiye ve ahlâki ve tevazu duygusu, onu bu makama oturmaktan men etmişti. Böylece ömrünü velilerin ruhaniyetlerinden yardım istemek suretiyle geçirmiş, Allah (CC)’ın rahmetine kavuşmuştur.
Allah’ın rahmeti üzerine olsun, hoş tabiatlı, sevimli, akıllı, kemal ve cemal sıfatları ile bezenen, iyi ata binen, güzel yazı yazan, sağlam bünyeli, şair ve edip bir kimse idi. Süleymaniye kesiminde ve Baban aşiretinden olan meşhur dîvan sahibi Mustafa Bey’in amcam Hazret-i Şeyh Necmeddin (K.S.) ile akraba olup, kendisine amcam tarafından derviş lâkabı verilmişti. Bu zat Senendec’e geldiğinde, şairler ve edipler kendisini karşılamaya çıkar, sevgi ve ilgilerini gösterirlerdi. O sırada Hacı Mehmed Sadık Efendi de bir kaside hazırlayarak, kasidesini bu zatın önünde okumuştu. Bu kasidenin birinci bölümünü babamdan duyduğum için olacak, iyi hatırlıyorum:
Kısa boylu abası, altın işlemeli,
Narçiçeği renkte aba sahibi.
Takkesi meyilli, yüzü perdeli,
Yüzü tatar çizgili, tatlı binici.
Yukarıda adı geçen kimseler, Bölge Valisi ile yaşıt idi. Valinin yanındaki şairler, divan sahibi Mustafa Bey’in, büyük ve gerçek İlâhi aşk ve sevgi sahibi olduğunu, böyle büyük bir şair görmediklerini söylediklerinde; Vali, bu zatın bu kadar övülmeye lâyık olmadığını beyan etmiş, orada bulunan şairler de Mustafa Bey’i ne pahasına olursa olsun Vali’nin huzuruna getirmeye karar vermişlerdi. Vali ise kendisini imtihan etmek şartı ile huzuruna kabul edeceğini bildirir.
O sıralarda Vali, devlete bir köşk yaptırmıştı ve köşkün iki büyük salonu vardı. Vali, genç erkek ve kızlardan bir topluluk hazırlayarak, hepsini tek tip kıyafet ile donatmış, dolayısı ile erkek ve kızlar cinsiyet olarak fark edilemez hale getirilmişti. Salonun bir tarafına erkekler, diğer tarafına kızlar dizilmiş ve bu durum gizli tutulup, şair Mustafa Bey (Derviş Mustafa) çağırılmış. Vali, aynı zamanda merhum Muhammed Sadık Efendiyi de toplantıya davet etmişti. Vali, Şair Mustafa Bey’e bu iki sıra arasında gidip gelerek, onlara bakmasını ve bir beyitlik şiir söylemesini istemişti. Mustafa Bey, bu iki sırada duranlardan; kızların bulunduğu tarafa dönerek:
“Senendec’in güzel yüzlü kızları,
Işık saçan güneşten yüksektedir” demiş;
Daha sonra erkeklerin bulunduğu tarafa dönerek:
“Naz ve nezaketi cem etseler de, bu gençler,
Şah Muhammed Sadık’ın bendeleridir.” demiş.
Vali, fark edilmesi mümkün olmayan bu durumu, dervişliği ile bilmiş olan Şair Mustafa Bey’i, diğer şairlerin övmelerine hak vermiş, bu zata karşı, derin sevgi ve saygıda bulunmuştur.
Şeyh Muhammed Sadık’ın üç kız evlâdından Nuri Can Hanım, annem oluyordu. Kendisi takva sahibi, saliha bir hanım idi. Hayrı çok sever, tarikat yolunda olanlara yardım ve hizmet ederdi. Her hafta Cuma geceleri, özenerek yemek hazırlar, dergâhta bulunan misafirlere ve müridlere ziyafet verirdi. Onların elbiselerinin yıkanmasına ve temizlenmesine nezaret ederdi. Allah (CC)’ın rahmeti üzerine olsun, beni çok sever ve okşardı. Geceleri yorganımı düzeltir, rahat uyumamı temin ederdi. Bazen otururken uyuklar, bu vaziyette tesbih çekmeye devam eder, parmakları durmadan tesbih üzerinde dolaşır, Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem Efendimize de daimi salât ve selâm getirirdi.
Muhammed Sadık Efendi’nin ikinci kızı Aliye Hanım, üçüncü kızı da Asiye Hanım olup, Divan Beyi’nin haremi idi. Bu üç hanım eşlerine ve tarikata ihlâsla bağlıydılar. Divan Beyi, Siraceddin ailesine karşı özel bir sevgi ve saygı duyuyordu. Ayrıca da hükümette önemli bir makamı bulunuyordu.
Devlet, Divan Beyi’nin bir gün Horaman’a gitmesini ve aşiretlerle hükümet arasında çıkan ihtilâfın düzeltilmesi işini halletmesini istemişti. Bu zat, meseleleri barışçı yolla halletmeyi ister, aynı zamanda herkesin devletin kanunlarına saygılı olmasını isterdi. Vilâyet sınırlarında emniyet ve asayişi düzenler, fakir ve yoksulların zarar görmemesine çalışırdı. Zira fakir ve yoksul tabaka her vakit, karışıklığı ve anlaşmazlığı alevlendirecek kıvılcım mevkiindeydi.
Siz de fikrinizi belirtin