“Hazret-i Şeyh (KS), birçok âlim, hatip ve büyük devlet adamlarına, Müslümanlar arasında ilmi ve adı ile tanınmış büyük velilere, bizzat el yazısı ile cevap vermiş, bu kişilerden bir kısmına ise irşad maksadı ile yazmışlardır. Aşağıda bulunan risaleyi, bilumum tanıdıklarının yararına yazmışlardır”
Muhterem, sevgili, aziz müridlerim! Bu yola intisabı seven ve intisab eden, sevgili ve aziz müridlerim!
Cümlenize Allah (CC)’tan af ve afiyet diler, hal ve durumunuzu güzelleştirmesini niyaz ederim. Yine cümlenizi selâmlayarak, sevgi ve iştiyakla, sizlere dua etmekteyim. Sizlerin de hal ve hatırınızı sorar, rahat olup olmadığınızı sual ederim. Allah (CC)’ın izniyle, hiçbir zaman sizlere karşı kalbî teveccühlerimi eksik etmediğim gibi, ailelerinize karşı da hayırlı dualarımı unutmuş değilim. Allah (CC), cümlemizi, yüce rıza ve sevgisini kazanmaktan mahrum etmesin.
Ey kardeşlerim! Şayet bizlere bağlılık ve mensubiyetiniz varsa, bu tarikatın usulüne ve adabına riayetle, bir müridin doğrulukla hal ve hareketini öğrenmeli, bununla kalmayıp, İslamî tezkiye ve Hanefî şeriatın buyruklarıyla, tarikat-ı Nakşibendîyye hakiki cevherine göre, nasıl amel ve tatbikat yapacağınızı iyi öğrenmeniz icabetmektedir. Yeter ki, tam ve temiz kalbî bir niyetle, güzel bir düşünceye, sabır ve yumuşaklığa, güzel ahlâkî nura sahip olasınız. Allah (CC)’a şükretmelisiniz; zira Yüce Allah (CC), sabırlı kulları ile birlikte olup, şükredenleri de fazlaca mükâfatlandırır. Hiçbir zaman Allah (CC)’ı unutanlardan olmayın ki, Allah (CC) da nefislerinizi sizlere unutturmuş olmasın.
Mutasavvıf insanların hal ve durumuna gelince: Müslüman bir kardeşin senin başına vurursa, bunu güler yüzle veya gülümsemekle karşılayarak, ondan af dilemelisin. Ve ona haklı olduğunu, hatanın sende olduğunu söylemelisin. Hatta helâlleşmelisin. Böylece sana yapılan kötülüğü müsamaha ile karşılayıp, ona güzel bir cevap vermelisin. Nitekim söylediklerimizin doğruluğunu Yüce Allah (CC)’ın, Araf Sûresi 199. Âyet’indeki:
“Sen af yolunu tut, bağışla, uygun olanı emret, bilgisizlere aldırış etme!” buyruğu ile anlarsınız.
Bu Âyet nazil olduğunda, Sallallahu Aleyhi ve Sellem Efendimiz, Hazret-i Cebrail’e manasının ne olduğu hakkında sual buyurmasıyla, Hazret-i Cebrail (AS): “Seninle alâkasını kesen bir kimseye karşı, sen bağını kesmeyeceksin. Seni bir şeyden mahrum edeni, sen mahrum etmeyeceksin. Sana zulmedeni affetmelisin” cevabını vermiştir.
Niyet ve akidesi saf ve temiz olan bir müridi severim, yeter ki o mürid, her türlü şaibeden uzak, iş ve amelinde, ibadetinde sessizce çalışan, orucunu, zikrini ihmal etmeyen, açlık üzerinde sebat eden, nimetleri hatırlayıp şükreden, başkalarının vaaz ve nasihatlarını dinleyen, mensubu olduğu yola bağını muhafaza eden, namazının şart ve erkânını en güzel bir surette Allah (CC)’a tam itaat ve huşu ile yerine getiren bir kişi olsun. Nitekim Hakk Teâlâ (CC), Mü’minün Sûresi, 1.-6. Âyet’inde:
“Müminler saadete ermişlerdir. Onlar, namazda huşu içindedirler. Onlar, boş şeylerden yüz çevirirler. Onlar, zekâtlarını verirler. Eşleri ve cariyeleri dışında, mahrem yerlerini herkesten korurlar. Doğrusu bunlar, yerilemezler” buyrulmaktadır.
Namazlarınızı, mümkün mertebe vakitlerinde ve cemaatle kılmanızı tavsiye ederim. Zira cemaatle namaz kılmanın fazileti, yalnız başına kılmaktan 27 derece daha fazladır. Şeriatın bu türlü edep ve usulüne karşı dikkatli olmak, nefsin hazımlı olmasını sağlayıp, kişiyi kendini beğenmişlikten korur, nefisle cihad etmenin devamını sağlar. İşte İslâm ve tarikat budur. Yüce Allah (CC), güçlü Kitab’ın İsrâ Sûresi, 37. Âyet’inde:
“Yeryüzünde böbürlenerek yürüme; çünkü sen, ne yeri delebilir ve ne de boyca dağlara ulaşabilirsin” buyurmaktadır.
Evlâtlarım! Yine sizlere vasiyetim şudur ki: Salih bilginlerin meclisinde oturmanızı, gafiller ile birlikte bulunmamanızı tavsiye ederim. Hakk Teâlâ (CC), Necm Sûresi, 29. Âyet’inde:
“Bizi anmaktan yüz çevirenlere ve dünya hayatından başka bir şey istemeyenlere aldırma!” buyurmaktadır.
Yine Hakk Teâlâ (CC), Kehf Sûresi 28. Âyet’inde:
“Sabah akşam Rabb’lerinin rızasını dileyerek, O’na yalvaranlarla beraber, sen de sabret! Dünya hayatının güzelliklerini isteyen kimselerden gözlerini ayırma; bizi anmasını kendisine unutturduğumuz ve işinde aşırı giderek hevasına uyan kimseye uyma!” buyrulmaktadır.
Şunu iyi bilmelidir ki, kişi şeriatı izlemeden, hiçbir vakit tarikattan faydalanamaz. Kur’an-ı Kerim’in Âyetler’ini ve Hadis-i Şerifler’i öğrenmek zaruridir. Şeriata uygun yürümeyen tarikatler, bir zındıklıktan başka bir şey değildir.
Kutb-ül Âzam Efendimiz Şeyh Abdülkadir Geylânî (KS), bu konuda şöyle buyurur: ”Herhangi zâhiri bir iş, bâtına karşı muhalefette bulunursa; o bâtıldır, bâtıldır, bâtıldır…” Bu “bâtıldır” kelimesini, üç defa te’yiden söylemişlerdir.
Sizlere, Müslüman kardeşlerinizi sevmeniz düşer, şüphe ve zanla onlara karşı bir davranışta bulunmayın. Onlara, hüsn-ü niyetle davranın. Kardeşine karşı 70 kez özür dile. Sallallahu Aleyhi ve Sellem Efendimiz bir Hadis’lerinde:
“İman etmedikçe cennete giremezsiniz, birbirinizi sevmeden iman edemezsiniz. Sizlere bir şey gösteriyorum ki, bunu yaparsanız, kurtuluşa erenlerden olursunuz: Birbirinizi seviniz ve aranızda selamlaşmayı temin ediniz. Kardeşinizden şeriata aykırı bir şey gördünüz mü, güzellik ve tatlılıkla uyarın. Şayet sözünüze, doğru amelinize, nasihatlarınıza uymazlarsa ve aykırı hareketleri devam edip giderse, artık o vakit sizlere yapacak bir şey düşmez. Onlar hatalarından dönünceye kadar, ayrılırsınız” buyurmaktadırlar.
Bir Müslüman, Müslüman kardeşine yardımla mükelleftir. Onunla birlikte oturup, tatlılıkla nasihatini yapmalı, sevgi ile konuşmalı, maddî ve manevî kültür yönünden onu desteklemelisin. Keza kişi, tanıdığı hastaları ziyaret etmeli; mescidlere olan hak ve sorumluluğunu, yapının tamir ve bakımını benimsemelidir.
Hakk Teâlâ (CC), Tevbe Sûresi, 18. Âyet’inde:
“Allah’ın mescidlerini, yalnız Allah’a, ahiret gününe iman getirip, namazını dosdoğru kılan, zekâtını veren, ancak Allah’tan korkan kimse mamur kılar. İşte onlar, doğru yolda bulunanlardan olabilirler” buyurmaktadır.
Ne var ki, bir mescidin onarımı veya yıkılan bir duvarını veya tavanını yenilemek, yeterli değildir. Mescide devam eden Müslümanların sayılarının artması ve cemaatle namaz kılınması önemlidir. Yüce Allah (CC), bizlerden bunu istemektedir. Nitekim Sallallahu Aleyhi ve Sellem Efendimiz de bu hususa işaret etmiş, cemaatin tek bir kalp gibi olmasından hayır ve bereketin artacağını bildirmiştir. Özellikle Cuma, hac ve dini iki bayramın önemi üzerinde durmuştur.
Burada dikkat edeceğiniz önemli bir nokta vardır ki, nefsi emmarenin hilesine kapılıp, gaflete düşüp, kendinizi büyük görmekten ve gıybetten sakınmanızdır. Nitekim bir Hadis’lerinde, Sallallahu Aleyhi ve Sellem Efendimiz:
“Gıybeti nefsinden uzaklaştıran, Allah’ın rahmetini kazanmış olur” buyurmuşlardır.
Herhangi bir kimse gıybete sebep olacak bir harekette bulunursa, o kimse, bu suçun ortağı olmuş olur. Yine bir kimse, bir gıybeti duyar ve bunu yapanı uyarmazsa, o suçun ortağı olmuş olur. Hakk Teâlâ (CC), gıybeti duyanlarla ilgili olmak üzere, Mâide Sûresi, 41. Âyet’inde:
“Ey Peygamber! Kalpleri inanmamışken, ağızları ile ‘inandık’ diyenler, yahudilerden yalana kulak verenler ve başka bir topluluk hesabına casusluk yapanlardan inkâra koşanlar seni üzmesin. Sözleri, asıl yerlerinden değiştirirler de: ‘böyle bir fetva size verilirse, alın, verilmezse kaçının’ derler. Allah’ın fitneye düşmesini dilediği kimse için, Allah’a karşı, senin elinden bir şey gelmez, işte onlar, Allah’ın kalplerini arıtmak istemediği kimselerdir. Dünyada rezillik onlaradır. Ahirette de onlara büyük bir azab vardır” buyurmaktadır.
İşte bu kötü huy, dedikodu ve gıybet yüzünden, Müslümanlar arasında kin, nefret, birlik ve beraberlikte dağılma ve tefrika artmış bulunmaktadır. Gıybet edenler, bunu, suyu içmek gibi önemsiz görüyorlarsa da, Allah (CC) katında en nefret edilecek ağır bir suç olduğunu bilmelidirler. Özet olarak, Hucurât Sûresi, 13. Âyet’te:
“Ey insanlar! Doğrusu Biz sizleri, bir erkekle bir dişiden yarattık. Sizleri milletler ve kabileler haline koyduk ki, birbirinizi kolayca tanıyasınız, soy ve sop ile övünmeyin. Çünkü Allah’ın yanında en muazzez ve muteber olan, sizin en ziyade muttaki olanınızdır. Allah soyunuzu, sopunuzu hakkıyla bilir, her halinizden haberdardır” buyrulmaktadır.
İşte bir kimsenin en dikkat edeceği şey, gaflet ehlinden, bid’atçılardan, yalancı ve hilekârdan, şerden, zulümden uzaklaşmasıdır. Bu gibilerle dostluk ve yakınlık kurmaktan kaçınmalıdır. Zira bu gibilerin, İslam’ın temiz şeriat ve tarikatına zarar verecekleri bilinmelidir. Bu sebeple, bunların zarar ve zulmünden, kötü niyetlerinden kurtulmanın çaresi, bu insanlardan uzak kalmaktır. Nitekim Hud Sûresi, 113. Âyet’inde:
“Zulmedenlere gönülden meyletmeyin. Yoksa size ateş dokunur. Allah’tan başka da sizin hiçbir dostunuz yoktur. Sonra O’ndan da yardım görmezsiniz” buyrulmaktadır.
Bu gibi münafık ve kâfirler, aranıza karışmış bulunmaktadır. Yüce Allah (CC)’ın, bizleri, bunların şer ve zulmünden, kötülüklerinden korumasını, bizlere doğru yolu göstermesini dileriz.
Sevgili yakınlarım ve kardeşlerim! Salih evliyaları inkâr etmekten sakının. Onlar hakkında kötü düşünce, yani şüphe ve zanda bulunmayın. Evliyaları inkâr etmek, aşırı sataşma ve tecavüzdür. Onlar hakkında aşırı, çokça iyimser olmak da evliya makamına tecavüz demektir. Zira şeytan, her vakit, sizi yanıltmak için ifrat ve tefride kaçtığı gibi, hile ve hainliğini de sürdürür. Nitekim güçlü Kitab’ın Fâtır Sûresi, 5.-6. Âyet’lerinde:
“Ey insanlar! Allah’ın haşr ve ceza hakkındaki vaadi, elbet olacaktır. Sakın sizi dünya diriliği aldatmasın, aldatıcı kuruntular sizi Allah’a mağrur etmesin. Çünkü şeytan, düşmanınızdır. Onu düşman bilin, o, ancak taraftarlarını, cehennemlik olsunlar diye heveslendirip, davet eder” buyrulmaktadır.
Ve yine Allah (CC)’ı gizlice anmaya devam etmenizi, ibadetlerinizi, Allah (CC)’ı görüyormuş gibi ifâ etmenizi nasihat ederim. Zira siz O (CC)’nu görmeseniz de, O (CC), sizi görmektedir. Ve O (CC)’nu anlamak ve bilmek, vicdanî bir duygu ve ilimdir. Kalben, bir kalıp halinde maarif ehline tutunmak, onlardan, özellikle Nakşibendî mensuplarından ve büyüklerden yardım istemek icab etmektedir. Nitekim Hakk Teâlâ (CC), bu bapta Şûra Sûresi, 15. Âyeti’nde:
“İşte bundan dolayı tevhide davet et, sana nasıl buyurulmuşsa, bu yolda öyle sabit dur, onların heveslerine uyma!” buyurmaktadır.
Sonuç olarak bütün yakınlarım, sevdiklerim ve yolumuza intisab edenler: Allah (CC)’a, Sallallahu Aleyhi ve Sellem Efendimiz’e ve irşad sahibi evliyalara icabet ediniz! Duaları, sizleri daha canlı bir duruma getirir. Zira insanlar arasındaki fısk ve fesad yaygın bir hale gelirse, Resul-ü Ekrem Sallallahu Aleyhi ve Sellem Efendimiz: “Sizlere, saçlarınızı traş eder demiyorum, dininizi traş edip götürür demek istedim” buyurduğu gibi olur.
Müslüman bir kimsenin, din kardeşinden, üç gün için dahi uzaklaşması helâl değildir. Şayet üç gün birbirlerini göremezler ve sonra karşılaşmış olurlarsa, hayırlı olan şey, ayrılık mazeretlerini birbirlerine bildirmeleri ve sözlerine selâm ile başlamalarıdır.
Ey Allah’ım! Bizleri, Sen’in Cemal’ini görenlerden eyle ve Sen’den başkalarını görmekten uzak tutarak af ve afiyete mazhar kıl. Bizlere, yüce faziletinle davranmanı ve adaletinle ceza vermeni dileriz. Senin yüce adını anmak ve sana şükretmek için bizlerden yardımını esirgeme. Evliyalarına yardım ettiğin gibi, bizlere iyi ve kötü günlerde, ölüm ve hayatta, sıhhat ve hastalıkta, hazarda ve seferde, zâhiren ve bâtınen yardım et.
Ey Allah’ım! Dinimle, kalbimle amellerimin sonucu ile sana veda etmekteyim. Verdiğin taze nimetlere şükranımı arz ederim. Sallallahu Aleyhi ve Sellem Efendimiz’e, âl ve eshabına salât ve selâm olsun.
Hadim-ül ulema vel fukara
Muhammed Osman Siraceddin Nakşibendî
Siz de fikrinizi belirtin