Bir gün ben, kardeşim Mevlâna Halid, Molla Şemseddin’in çocuklarından tam manası ile ilim ve tasavvuf ehli olan Molla Hamid El Beyserani ve Şeyh Siraceddin (K.S.)’in özel kâtibi ile birlikte bulunuyor, derslerimizle uğraşıyorduk. Bu sırada hanegâhtan bazı çocuklar, Molla Abdullah, Molla Abdurrahman ve Molla Muhammed Kerim’in bir arada bulunduğu hücrelerinin yanı başında Kur’an-ı Kerim okumaktaydılar. Bir ara Molla Muhammed Kerim’in Hovrami’ye dili ile: “Ey çocuğum geriye dön! Yanlış okudun.” dediğini duyduk. Biz: “Ey halife Muhammed! Okuma yazma bilmediğin halde, nasıl oluyor da hatayı fark ediyorsun?” diye sorduğumuzda: “Kur’an okurken başının üzerinde yükselen nurun kesilmesi ile hata yaptığını anladım” demişti. İşte bu zâtın sıfat ve hali böyle idi.
Molla Muhammed Kerim ile ilgili bir başka olayı hatırlamaktayım. Şeyh Ziyaeddin (K.S.) Hazretleri’nin eşkıyalık yapan Rüstem adında birine öfkesi ve kızgınlığı vardı. Marifet erbabının bildiği gibi, büyük şahsiyetlerin hareket ve tasarrufları ve verecekleri emirler, rastgele emirler olmayıp, mantık ve hikmete dayanan, kendi menfaatleri için değil, umumun yararına istinad eden emirlerdir. Hatta umumun yararına verilecek ceza şiddetli olabilir. Çünkü böylelerinin fiil ve hareketleri dinlerine zarar vermekle kalmayıp, insanlara da ulaşır. Şeyh Haz-retleri o gece işlediği suç, günah ve terbiyesizliklerden dolayı halifelerini Rüstem için adaletli bir ceza vermeleri için görevlendirir. Halifeler Hazret’ten aldıkları emre göre aynı gece hanegâhta toplanırlar. Kuran-ı Kerim’de “Kün feyekûn” ayeti hükmünce, ilâhi hazine fiilleriyle, Hak’tan sudur etmiş olan tarikat emirleri açısından, konuyu tartışıp, münakaşa ederler. Az bir zaman sonra her biri aynı anda başını kaldırıp: “Bu konu üzerinde konuşup, tartışma ile işi uzatmayalım. Maksadımızı Halife Molla Muhammed Kerim’e anlatalım. Zira şu anda kendisi murakabe ve istiğrak halindedir” demişler. Böylece Muhammed Kerim’e mesele anlatılır. Molla Kerim, içi su dolu büyük bir leğen ile bir ok ve yay getirerek önüme koydu. Bana ok ve yayı almamı ve bu oku su dolu leğene nişan alarak fırlatmamı istedi. Ben de dediklerini yaptığımda, o anda suyun yüzeyinde gözle görülen açık bir çizgi belirdi. Bu iz, eşkıya Rüstem’in kan izi idi.
Ne gariptir ki, aynı gece ve aynı saatte, Rüstem dost ve yakınları ile av maksadıyla dağa çıkmış, kazaen öldürücü bir kurşuna hedef oluş, böylece işlediği suç ve günahların cezasını çekmişti.